26 Şubat 2009 Perşembe

Galatasaray - Bordeaux



Takımımızın gidişatı kötü olmasına ve defansımız olmamasına rağmen nedense çok rahatım maç öncesi, Büyük Kaptan'ın ilk maçı olması benim için maçın avrupa maçı olmasından daha önemli şu anda. Ama yinede birçok soru işareti var kafada, defans kurgusu nasıl olacak, forvet sistemi nasıl olacak en önemlisi Kaptan takımı kendine göre mi kuracak Bordeaux'ya göre mi kuracak, yani gol temeyelim nasıl olsa atarız zaten Gourcuff'ta yok mantığı mı olacak yoksa güzel futbolu taraftara ispat edelim her türlü yediğimizden fazlasını atarız mantığı mı olacak..? Güzel futbol ve 4. tur istiyoruz kaptanım.

24 Şubat 2009 Salı

Oh Be Ruh Geldi..!



O gelsin bu gelsin diyenlere daha Kocaeli maçı biter bitmez söylemiştim. Bu takıma karizma teknik adam veya teknik direktör lazım değil ruh lazım demiştim. O yüzden ya Kral Hakan yada Büyük Kaptan gelsin demiştim. Ertesi gün efsane geri döndü yazılarını okuyunca gözlerimin içi parladı. İhtiyaç olan şey gelmişti takıma, ruh ve hırs. İsterse sezonu bundan daha kötü tamamlayalım kadroyu kendisinin kurmadığını bildiğimizden çokta kızamayız kendisine. Ama artık 2000 jenerasyonundan bir kaptanın takımı ele geçirme zamanı gelmişti ve çok şükür sonunda oldu. Takımda lider yok diyenler artık rahatlayabilir. Dün itibarı ile Florya'da her kesime hitap eden 3 tane lider vardı. Büyük Kaptan, Hasan Şaş'ım ve yeni 3'ümüz Uğur.


16 Şubat 2009 Pazartesi

Parçalı Karizması


Special Thanks to: Hagi10 & Galatasaray Dergisi

8 Şubat 2009 Pazar

Selçuk Dereli


İşlerimin yoğunluğu dolayısıyla uzun bir süredir yazı yazamıyordum, ancak bu konuda çok dolu olduğumdan azda olsa zaman ayırıp birşeyler yazmak istedim, olay Lincoln'e gösterilen kırmızı kart değil, bu konuu zaten resmi siteden en kenar mahalle kıraathanesine kadar her yerde tartışıldı, benim esas merak ettiğim olay Baros hadisesi. Tabiri caizse adamın maçta ağzına sçtılar ama Selçuk Dereli denen hakemimsi android her defasında haksız olan tarafın Baros olduğuna kanaat getirdi ve gereksiz sertliğe prim tanıdı. Bu olaylardan en ağırı tabiki Baros'un kafasının yarıldığı pozisyondu ve Baros bu pozisyon sonrasında kurtlar vadisi bir haraketle elindeki kanı hakemin üzerine sürdü. E peki Selçuk Dereli madem o kadar otoriter bir hakemsin dakika 30da Lincoln'ü atabiliyorsun buna neden kırmızı kart göstermedin, üzerine kan sürmekle, üzerine tükürülmesi arasında ne fark var? Madem o kadar başarılı bir hakemsin Baros'u da atacaktın, ama atsaydın da hakemliğin bitecekti. Sen bu maçta sadece sadece Galatasaray'la değil kendi şerefinle de oynadın. Bu haraketinden sonra sana ve ailene edilecek her küfür mübahtır. Gel yol yakınken bırak şu işi. Eyyamcılığını, hakemliğini geçtim artık adam değilsin.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Muazzam Geçen Bir "Football+Tennis Weekend"


31 Ocak - 1 Şubat tarihleri futbolseverler için inanılmaz bir hafta olarak geçti. Cumartesi günü eğlence saat 1'de başladı. Önce Kayserispor - Sivasspor maçı oynandı ki bu maç sonrasında ki maçlara oranla çok sönük geçti. Ama sanki futbolseverler için özel olarak hazırlanmıştı ve yavaş yavaş vites arttırıldı. Ankaraspor - Trabzonspor maçı da seyri zevk veren maçlardan birisiydi. Gökhan Ünal'ın attığı golü görünce "ahanda haftanın golü" dedik sonrasında olacak gollerden habersiz. Nonda, Alex, Tello arka arkaya salladı güzel golleri. Bize de 4 golde de dumur dumur televizyona bakmak kaldı. Galatasaray - Denizli maçına gelince bu seneki oyun sisteminde Lincoln'ün yeri düşünüldüğünde Galatasaray belki de oynayabileceği en iyi maçlardan birisini oynadı. Lincoln & Kewell'sız Galatasaray gerçekten eksik olduğu için maç için konuşulacak çok fazla şey olduğuna inanmıyorum.
Pazar günü futbol dışında birde sabah erken saatte Nadal - Federer Avustralya Açık Finali vardı ve bana göre sürpiz olmadan Nadal kazandı. Federerseverler üzülse de Nadal'ın inanılmaz yükselişini görmezden gelmeleri büyük ayıp olur. Yorgunluğuna ve dizindeki sakatlığına rağmen inanılmaz bir maç çıkardı. Umarım bu rekabet daha uzun süre devam eder. ve böyle izlemesi zevkli, şaşırması bol maçlar görmeye devam ederiz. Tenisseverlerin Sampras - Agassi'den beri bu tarz ikililere ihtiyacı var.




Futbol'a geri döndüğümüzde ilk başta Inter ve Mourinho karşıladı bizi. Fener maçı başlayana kadar onlarla zaman geçirdik ve oradan Fenerbahçe maçına geçtik. Fenerbahçe bu sene kendi sahasında bile pozisyon fakiri olarak oynuyor. Dışardan bakan biri olarak taraftara hak veriyorum ve değişmeyen tek şeyin yani yönetimin artık değişmesi gerektiğine inanıyorum. Tabi tek kötü olan Fener değil, Gaziantepspor'da Kadıköy'e gelen bir takım için fazlasıyla iyi bir maç çıkardı. Tabata olsun Beto olsun gerçekten zevk vererek oynuyorlar ve ligde bulundukları yerden daha fazlasını hak ediyorlar. Maçın akabinde bi yarım saat kadar Liverpool - Chelsea maçına baktım. İzlediğim kadarıyla Liverpool rahat bir şekilde galibiyet aldı. Sonradan öğrendimki ben açmadan hemen önce Lampard atılmış ve Chelsea dağılmış. Beşiktaş - Antalya maçında Türk futbolunun formatı gereği bi eski oyuncu kazığı bekliyordum ama Şifo beni ikinci kez yanılttı. Beşiktaş bu tek farklı galibiyetlerle nereye kadar gider bilmiyorum. Tabi haftanın en güzel yönü 4 büyük takımın maçında da muazzam goller atılmasıydı. Tam Gökhan'ın golünde aha haftanın golü dedim ki Nonda'dan bana tokat gibi cevap geldi. Hala onun attığı golü düşünüyordum ki Alex inanılmaz bir gol daha attı. Ulan hangisi daha güzel diye düşünürken Tello sıradaki benim dercesine o sol ayağıyla muhteşem bir gol de attı. Sonuç olarak bu keyifli haftasonumuza muazzam bir nokta koydu.
--Turkcell Süper Lig Hiç Bitmesin--